Suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sınır dışındaki tek Türk toprağı

JAN29

 varak ustası






 EL Kaide'nin Suriye'deki kolu Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün, Halep'teki Süleyman Şah Türbesi'ni hedef alan tehditleri, Türkiye'yi harekete geçirdi.
F-16'lar, 24 saat bölgeyi izleyerek, gelişmeleri anında Ankara'ya bildiriyor. Sınırdaki gelişmeleri yakından takip eden isimlerden biri de 41 yıl önce yeniden inşa edilen Süleyman Şah Türbesi'nin mimarlığını yapan Prof. Dr. Ünal Demirarslan
Habertürk'ün sorularını yanıtlayan Maltepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Ünal Demirarslan, "Gelişmeler kaygı verici. Osmanlı  İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey'in dedesi Süleyman Şah'ın türbesinin bulunduğu arazi vatan toprağının bir damlasıdır. Ve vatan toprağı metrekareyle  ölçülmez" dedi.
 dekor
'BARAJ ALTINDA KALACAKTI'

Bayındırlık Bakanlığı'nda görevli olduğu 1973 yılında yine Türkiye ile Suriye arasında iplerin gerildiğini söyleyen mimar Demirarslan, o tarihte yaşananları şöyle anlattı.
"Geçmişte Süleyman Şah Türbesi yine Fırat nehri üzerinde, yarımadayı andıran Caber Kalesi Mevkii'ndeydi. Ancak Suriye yönetimi o bölgede inşa ettiği Tabka Barajı'nın yapımının tamamlandığını, Süleyman Şah Türbesi'nin sular altında kalacağını Türkiye'ye bir notayla bildirdi ve 'Eğer türbeyi taşıyacaksanız elinizi çabuk tutun' mesajı verdi. Türkiye de buna karşılık Suriye'ye bir nota verdi ve Keban Barajı'nı kapadı. Karşılıklı bu restleşmelerden sonra Türkiye bölgeye Devlet Su İşleri'nde (DSİ) görevli uzmanlar gönderdi ve türbenin nereye taşınabileceğinin tespit edilmesini istedi."
DIŞİŞLERİ GÖREVLENDİRDİ

DSİ uzmanları, türbenin, yine Fırat Nehri üzerinde bir yarımadayı andıran ve Karakozak Köyü sınırları içerisinde bulunan bölgeye inşa edilmesine karar verdi. Geriye Süleyman Şah Türbesi'nin yeniden inşası ve sandukaların taşınması kalmıştı. Prof. Dr. Ünal Demiraraslan, işte tam bu noktada devreye girdi. Demirarslan, Dışişleri Bakanlığı'nın da talebiyle Süleyman Şah Türbesi'nin mimarlığıyla görevlendirildi.
'ASKERLERİN NÖBET YERLERİ'

Prof. Demirarslan türbeyi yeniden inşa ederken Suriye yönetiminin bir dizi kurallar koyduğunu söyledi: "Öncelikle yapılacak türbe, eski türbeden daha büyük olmayacaktı. Ne daha uzun ne de daha geniş. Dışişleri Bakanlığı ise türbenin hem geleneksel mimari motiflerimizi taşımasını hem de modern bir görünümde olmasını istedi. Benden özel bir isteği daha vardı bakanlığın. O da türbenin önünde 24 saat nöbet tutan askerlerin nöbet yerlerinin içe dönük olmasıydı. Çünkü o tarihlerde de zaman zaman nöbet tutan Türk askerlerine dışarıdan taciz atışları yapılıyormuş."
'ÇÖPÜMÜZÜ BİLE DIŞARI VERMEZDİK'

4 ay gibi kısa sürede 20 kadar Türk işçisinin çalışmalarıyla hem türbe, hem karakol hem de türbedarın kalacağı lojman inşa edilmişti. Türbe bittikten sonra Fırat Nehri'nde boğulan Süleyman Şah ile iki askerinin naaşlarının bulunduğu sandukalar da yeni yerlerine taşındı...
Prof. Dr. Demirarslan, şunları söyledi: "Süleyman Şah Türbesi'nin Türkiye açısından manevi değeri çok büyük. Benim türbeyi yaptığım yıllarda her ay Türk askeri değişirdi. Türbenin içinde bulunduğu vatan toprağında kullanılan her malzeme Türkiye'den gelirdi. Sanırım yine öyledir. Jeneratörle kendi elektriğimizi üretir, tüm yiyecek ve içecekler Türkiye'den giderdi. Çöpümüzü bile dışarıya vermez, orada öğütürdük.
ATATÜRK'ÜN ETKİSİ BÜYÜK'

Sanırım aynı hassasiyet hala devam ediyordur. Çünkü Türkiye dışındaki bu vatan toprağı parçası çok ince bir düşüncenin sonucunda elimizde kaldı. Gerek Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması gerekse Lozan'da ileri sürdüğümüz şartlardan biri Süleyman Şah Türbesi'nin Türkiye toprağı olarak kalmasıydı. Elbette bunda milli mücadeleyi veren Meclis'in ortak aklı vardır ama bana kalırsa Suriye'de görev yapmış olan ve Süleyman Şah Türbesi'nin önemini bilen Atatürk'ün bu kararın alınmasında etkisi büyüktür."
BUGÜNKÜ SORUN DAHA BÜYÜK'

Prof. Dr. Demirarslan, 41 yıl önce yaşanan Süleyman Şah Türbesi krizinin diplomasiyle aşıldığını ama bugünkü sorunun daha büyük olduğunu belirterek, "Çünkü bugün karşımızda diplomasiden anlamayan insanlar var" dedi.
Osmanlı devleti yıkılınca türbe ve Caber Kalesi, Fransız Suriye Mandası sınırları içerisinde kaldı. Ancak Türkiye'nin Fransa ile yaptığı Ankara Antlaşması ve Lozan Antlaşması'na göre kale ve türbe Türkiye'nin toprağı sayıldı.
1938'de türbe yanına Jandarma Karakolu İnşaa edildi. 1973 yılında ise Karakozak Köyü'ndeki 10.096 m²'lik yeni yerine taşındı. Türbenin, Şanlıurfa'ya uzaklığı 30 km.
Türbede, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk padişahı Osman Gazi'nin dedesi ve Ertuğrul Gazi'nin babası olan Süleyman Şah'ın naaşı yer alıyor.

şişlide kombi
 Yeni yurtlar aramak amacıyla mensubu olduğu Kayı Boyu ile birlikte Fırat Nehri'nin kıyısına yerleşen Süleyman Şah, iki askeriyle birlikte Caber'e gitmek için Fırat Nehri'nden geçerken boğularak hayatını kaybetti.
Doğum tarihi net olarak bilinmeyen Süleyman Şah'ın ölümü kayıtlara 1227 olarak geçti. Ölümünden sonra beraberindeki iki askeriyle birlikte, bugün Suriye sınırları içerisinde kalan Caber Kalesi'nin eteklerine gömüldü.
Türbenin, Şanlıurfa'ya uzaklığı 30 km.
 altın varak
  Süleyman Şah Türbesi 1973 yılında Karakozak Köyü'ndeki yeni yerine taşınd
Caber Kalesi, Türkiye'nin Türkiye sınırları dışında sahip olduğu tek kara parçasıdır. Suriye'nin kuzeyinde ve Fırat nehrinin sol kıyısında kalan bu kalede 1921 yılından beri Türk bayrağı dalgalanmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı'n Türkiye, Lozan görüşmeleri öncesinde Suriye'yi işgal eden Fransa ile masaya oturdu ve Ankara'da 1921'in 20 Kasım'ında bir ‘‘ön barış andlaşması’’ imzalandı. Fransa, andlaşmanın 9. maddesiyle Caber Kalesi'nin eteklerindeki ‘‘Türk Mezarı’’nın Türk toprağı olduğunu, Türkiye'nin malı olarak kalacağını ve mezara Türk bayrağı çekileceğini kabul ediyordu.

Türkiye'nin yeni sınırları 1923'ün 24 Temmuz'unda Lozan'da son şeklini alırken Fransız tarafı Ankara Andlaşması'nın hükümlerinin aynen geçerli olduğunu, Lozan'la çakışmadığını duyurdu. Bu, Caber Kalesi'ndeki Türk Mezarı'nın Türk toprağı olduğunun teyidiydi. Fransız hakimiyetinden çıkıp tam bağımsızlığını kazanan Suriye de anlaşmaya aynen uydu.

 altın varak
 İslamiyet'ten önceki devirde ve İslamiyet'in başlangıcı sırasında "Davsara" olarak bilinen yer Müslüman coğrafya âlimleri tarafından "Davsen" olarak adlandırılmıştır.
Hicri 5. asırda Benî Kuşeyrli Ca'ber tarafından zaptedildiği için, bu isimle şöhret bulmuştur.
Bu kale, 1087'de Sultan Celâleddîn Melikşah tarafından zapt edilmiş ve Halep'teki Ukaylilerin sonuncusu Sâlim'e verilmiştir.

1146'da Musul Emîri Atabeg Zengi tarafından kuşatılmış ise de, ölümü üzerine zapt edilememiş, ancak daha sonra bu kale, Ukayliler tarafından Atabeg Zengi'nin oğlu Nûreddîn Zengi'ye teslim edilmiştir.

1206'da Harzemşâhların istilâsına, 1260'ta da zâlim Hülagü'nün yağmasına ve tahribâtına maruz kalmıştır.
Memluklüler zamanında Haleb'e bağlanan kale, Kılavun'un hükümdarlığının son zamanlarında tamir edilmiş sonra da Döğer adlı Türkmen Boyunun eline geçmiştir.
Bugünkü Rakka şehrinin 50 km. batısında ve Halep'in 110 km. güneydoğusunda bulunan Caber Kalesi, Yavuz Sultan Selim devrinde Osmanlı topraklarına katılmıştır
Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'in dedesi Süleyman Bin Kaya Alp'ın mezarı da buradadır
 Süleyman Bin Kaya Alp, Malazgirt Zaferi'nden sonra 1071'de Ahlat, Erzurum ve Erzincan bölgesinde 7 sene kalıp bu bölgeden güneye inmeye karar vermişti
Fırat kıyılarından ilerleyip Elbistan ve Halep üzerinden Caber Kalesi önlerine geldiklerinde, 05 Haziran 1086 tarihinde yollarına devam etmek için Fırat nehrinin karşısına geçerken Süleyman Bin Kaya Alp atından düşmüş ve savaş zırhlarının ağırlığı nedeniyle yüzemeyerek boğulup ölmüştür
Süleyman Bin Kaya Alp'ın naaşı, sudan çıkarılarak Caber Kalesinin önüne defnedilmiştir
Osmanlı Devleti zamanında Rakka kazasına bağlı bir nahiye olan Caber Kalesi, 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin yenilmesi üzerine, 1918 yılı sonlarına doğru İngiliz Kuvvetleri tarafından işgal edilmiş, daha sonra, Birleşmiş Milletler Cemiyeti kararı ile Fransız mandası altına giren Suriye Devleti sınırları içerisinde kalmıştır.
Türkler için büyük manevi değer taşıyan Caber Kalesi, 20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Fransız Hükümeti arasında imzalanan Ankara Anlaşmasının 9. maddesi gereğince, Osmanlı Devletinin kurucusu Sultan Osman'ın büyük babası Süleyman Bin Kaya Alp'ın Caber kalesindeki, Türk Mezarı adı altında tanınan kabri, müştemilatı ile beraber, Türkiye'nin malı sayılmış ve Türkiye'ye orada muhafızlar bulundurma ve Türk bayrağını çekme hakkı tanınmıştır.
Atatürk'ün mezarında da bu çok önem verdiği kaleden alınan toprak bulunduğu söylenmektedir.

Türbenin muhafazasını sağlamakla görevli olan Jandarma İhtiram kıtasının ikameti için 30 Mayıs 1938 tarihinde modern bir karakol yaptırılmış, eski türbenin tamiri imkansız hale geldiğinden tarihi önem ve özelliğine uygun olarak, 1939 yılında da karakolun yanında yeni bir türbe inşa ettirilerek Süleyman Bin Kaya Alp'ın mezarı buraya nakledilmiştir

Türkiye ile Suriye heyetleri arasında 1956 yılında Halep’te yapılan üst seviyede bir toplantıda düzenlenen tutanağın 13 ve 14 ncü maddelerinde türbe için gönderilecek ihtiram kıtasının her ayın 7'sinde değiştirilmesi kabul edilmiştir. Günümüzde her ayın 7 ve 20 sinde karakolun ikmali sağlanmakta ve personel değişimi yapılmaktadır
Caber Kalesi, Türkiye Cumhuriyeti 20. Zırhlı Tugayı 3.Hudut Alay Komutanlığı 2. Hudut Taburuna bağlı bir manga asker tarafından korunmaktadır.

Suriye Hükûmeti, Fırat Nehri üzerinde 1966 tarihinde başlattığı Tabka barajının 1973 yılı içerisinde her türlü inşaatını bitireceğini ve barajın su toplamaya başlamasıyla Caber Kalesinin tamamen baraj suları altında kalacağını ileri sürerek, Türk hükûmetinden türbenin yerini değiştirilmesi veya türbenin Türkiye’ye naklini talep etmiştir.
Yeni ortaya çıkan durum üzerine Türkiye ve Suriye hükûmetleri arasında yapılan görüşmeler sonucunda imzalanan antlaşmaya göre; Türbe, müştemilatı ile birlikte Karakozak köyü yakınındaki yeni yerine nakledilmiştir.
Yeni ortaya çıkan durum üzerine Türkiye ve Suriye hükûmetleri arasında yapılan görüşmeler sonucunda imzalanan antlaşmaya göre; Türbe, müştemilatı ile birlikte Karakozak köyü yakınındaki yeni yerine nakledilmiştir.





































http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Yayladağı'na askeri sevkiyat

JAN29

Hatay'ın Yayladağı İlçesi 3'üncü Hudut Tabur Komutanlığı'na zırhlı araç ve personel sevkiyatı yapıldı

Suriye'de iç karışıklık devam ederken sınır bölgelerine askeri sevkiyat devam ediyor.20 araçtan oluşan askeri konvoy geniş güvenlik önlemleri altında Yayladağı İlçesi 3'üncü Hudut Tabur Komutanlığına geldi. TIR'lar üzerinde zırhlı araçlar ve otobüslerle gelen askeri personel akşam saatlerinde 3'üncü Hudut Tabur Komutanlığı'na giriş yaptı. Araç ve personelin sınır bölgesine konuşlandırılacağı tahmin ediliyor.
http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Cezalandırmaya hazırız

JAN29

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Fransa’nın Suriye’de masum insanları gazlama kararını alanları cezalandırmaya hazır olduğunu söyledi.
'Cezalandırmaya hazırız'
DHA
Fransa’nın değişik ülkelerdeki büyük elçilerinin Elysee Sarayı’ndaki geleneksel toplantısında açıklamalarda bulunan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Fransa’nın Suriye’de talihsiz bir şekilde masum insanları gazlama kararını alanları cezalandırmaya hazır olduğunu söyledi.
"Tüm dünya, Suriye’de kimyasal silahların kullanıldığı haberinin doğrulanmasından sonra ürperdi" diyen Cumhurbaşkanı François Hollande; "Eldeki tüm işaretler kimyasal silahın Suriye rejimi tarafından kullanıldığını gösteriyor ve bu olay bir kere daha rejimi dünyanın gözünde mahkum etti. Fransa, Suriye muhalefetine bir seneden beri yardımda bulunuyor. Bugünden itibaren sorumluluğumuzun derecesi değişmiştir. Bundan sonra yapılması gereken BM araştırması bitiminde, Suriye’ye verilecek en uygun cevabın araştırılmasıdır. Şam’ın yaptığı bu kimyasal saldırı cevapsız kalmayacaktır" dedi.
http://www.varaktasarim.com/

continue reading

JAN29

Reyhanlı saldırısının 1 numaralı şüphelisi

Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen, 46 kişinin hayatını kaybettiği, 25'i kritik 50 kadar yaralının olduğu saldırının failinin kim olduğuyla ilgili Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve bakanların açıklaması aynı adres gösteriyor. Saldırının 1 numaralı şüphelisi Eski THKP-C Acilciler örgütünün lideri Mihraç Ural... 

THKP-C Acilciler örgütünün lideri Mihraç Ural'ın bir açıklama yaptığı iddia edildi. O açıklamada ise şunları kaydettiği öne sürüldü: "Mali ve askeri desteğiyle “yürü ya kulum” dedikleri eli kanlı şebekelerin gazabına uğramaya başladılar. Bu uyarı nedendir biz bilemiyiz; belki mali kaynakların ödenmesinde gecikmeye tepkidir, belki askeri malzeme sevkiyatında aksamalara bir mesajdır, belki son Reyhanlı olaylarının intikamıdır… Her ne ise açıkça bilinen şey, Nusra cephesinin El kaide usulu sahibine kızıp onu vurduğudur..

Reyhanlı saldırısının 1 numaralı şüphelisi
Mihraç Ural kimdir?
Reyhanlı'da saldırının emrini veren Mihraç Ural Hatay doğumlu. Ural, Banyas katliamı öncesi çekildiği tahmin edilen bir videoda bölgede Esad güçlerine destek olarak ‘kuşatma ve temizlik’ yapmak için sahaya ineceklerini söylüyordu. İngiliz Times Gazetesi de etnik temizlikten Mihraç Ural’ı sorumlu tutmuştu. Ural’ın yönettiği ve Esad yanlısı Mukaveme Suriyyi adlı örgüt sınır ve sahilleri içeren bölgelerde 2 bin kişilik silahlı bir güçle faaliyet gösteriyor. Örgüt, Banyas dışında Esad güçlerinin yaptığı bir çok katliamdan da sorumlu tutuluyor.

Öcalan'ın arkadaşı
‘Sırtlan’ kod adlı Mihraç Ural, bir süre önce BBC’ye konuşarak Mukaveme Suriyyi’yi anlatmıştı. 32 yıldır Türkiye’ye gelmeden Lazkiye’de yaşadığını belirten Ural, hakkındaki soruşturmaların zamanaşımından düşmesini önlemek için sürekli davalar açıldığı için dönemediğini söylemişti.Abdullah Öcalan’la Suriye’deyken 19 yıl birlikte yaşadığını anlatan Ural, Alevi devleti oluşturulmaya çalışıldığı iddialarını reddetmişti. Ural, Mukaveme Suriyyi örgütünün Türkiye’ye geri dönemeyen Türkiyeli devrimcilerin öncülüğünde kurulduğunu anlatmıştı. Ural, Adana, Hatay veMersin ve Avrupa’dan gençlerin savaşmak için Suriye’ye gelmek istediğini, kendilerinin bunu engellediğini da öne sürmüştü.

Eşi Esad Ailesi’nden
Ural’ın eşi Suriye’nin derin ismi Cemil Esad’ın hem akrabası hem de sekreteri olan Melek Fadal. Ural’ın, Esad’ın sarayında ağırlandığı iddia edilmişti. 12 Eylül sonrası başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri ile Suriye arasında mekik dokuyan Ural, Cemil Esad’in emriyle Hatay Kurtuluş Örgütü’nü kurmuştu.
Öcalan'la Perinçek'i görüştüren isi

m
Suriye'de Hatay Kurtuluş Ordusu olarak tanınan THKP-C Acilciler'in ilk lideri olan Ural'ın, 1979'da PKK'nın Suriye'de Bekaa kampına yerleştirilmesinde aktif rol aldığı belirtildi. İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek'i Suriye'deki karargahında Abdullah Öcalan'la görüştüren kişinin de Ural olduğu öğrenildi.
http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Suriye'den korkutan adım

JAN29



Suriye'nin Rusya'dan gelişmiş füze sistemleri alacağı iddiası gündeme bomba gibi düştü. ABD ve İsrail tepkilerini dile getirdi.

Wall Street Journal’a konuşan ABD’li yetkililer İsrail yönetiminin, Washington’u, Rusya ile Suriye arasında karadan havaya atılan S-300 füze savunma sistemlerinin satışıyla ilgili bir anlaşmaya varılmak üzere olduğu konusunda uyardığını söyledi. 

Haberde Beşar Esad rejiminin 900 milyon dolarlık anlaşma kapsamında ödemelerine başladığı ve 4 füze bataryasından ilkinin gelecek 3 ay içinde Şam’a teslim edilmesinin beklendiği vurgulandı. İsrail’in elindeki istihbarata göre Şam’ın satın aldığı silah paketinde altı fırlatıcı ile 144 operasyonal füze bulunuyor. Yetkililer, tüm paketin teslimatının yıl sonunda tamamlanacağını öngörüyor. 

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Rusya’dan Suriye’ye gelişmiş füze savunma sistemleri gönderilmesini İsrail’in güvenliği açısından, ’Potansiyel istikrar bozucu’ olarak niteledi.

Suriye'den korkutan adım
John Kerry, İtalya’nın yeni Başbakanı Enrico Letta’yla görüşmesinin ardından, muadili Emma Bonino’yla bir araya geldi. İki bakan yaklaşık bir saat süren ikili görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. John Kerry, ABD-İtalya ilişkilerine yönelik yapılan açıklamaların ardından soru-cevap kısmında Amerikan basınında çıkan, Rusya’nın Suriye’ye füze savunma sistemleri satmaya hazırlandığına ilişkin iddialar üzerine, ’Suriye’de bu tür savunma sistemlerini İsrail’in güvenliği için ne anlama geliyor?’ yönünde bir soru üzerine, daha önce de kaygılarını dile getirdiklerini yineleyen Kerry, "Potansiyel istikrar bozucu" diyerek, Rusya’nın Suriye’ye askeri yardım yapmamasını tercih ettiklerini söyledi. Suriye’de bir uzlaşmaya varılamazsa, yaşanan insani krizin daha kötü boyutlara ulaşacağını ve orada var olan kimyasal silahların yanlış insanların eline geçebileceği uyarısında bulunan Kerry, "Biz bu katliamın sona ermesini istiyoruz" dedi. Kerry’nin İtalyan mevkidaşı Bonino da ABD’yle aynı fikirde olduklarının altını çizdi.
KERRY YENİDEN ORTADOĞU’YA GİDİYOR
Kerry, İtalya ziyareti sırasında 21-22 Mayıs tarihlerinde tekrar Ortadoğu’ya gideceğini açıkladı. İsrailliler ve Filistinlilerin yeniden müzakerelere başlama isteği konusunda ciddi olduklarına inandığını dile getiren Kerry, Mahmud Abbas ile Benjamin Netanyahu ile ayrı ayrı buluşacağını belirtti. John Kerry, bölgesel sorunları değerlendirmek üzere, Ürdün Dışişleri Bakanı Nasser Judeh, İsrail Adalet Bakanı ve barış görüşmeleri temsilcisi Tzipi LivniOrta Doğu Dörtlüsü Temsilcisi Tony Blair ile de Roma’da ayrı ayrı görüşmeler gerçekleştirdi. Ortadoğulu temsilcilerle yapılan görüşmelerin Roma’da olmasının, ABD’nin yeni İtalyan hükümetine verdiği desteği ortaya koyduğu anlamına geldiği belirtiliyor.
"DEFALARCA ÇAĞRIDA BULUNDUK"
Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, "Rusya’nın Suriye’ye hava savunma sistemleri satmaya hazırlandığına ilişkin" haberlerle ilgili olarak, Rusya’ya defalarca, Esed rejiminin silah tedarikini kesmesi yönünde çağrılarda bulunduklarını söyledi.

Carney, ABD başkanlık uçağı Air Force One’da düzenlediği basın brifinginde konuyla ilgili çıkan haberlerin hatırlatılması üzerine, "Bahsettiğiniz haberleri duydum, ancak bununla ilgili elimde ilave bir bilgi yok. Şunu söyleyebilirim. Rusya’ya defalarca, Esed rejiminin Rus silahları tedarikini kesmesi yönünde çağrılarda bulunduk, buna bölgeyi istikrarsızlaştıran hava savunma sistemleri de dahil" diye konuştu.

Rusya’nın Suriye’de daha yapıcı bir rol oynayabileceğini de öteden beri dile getirdiklerini hatırlatan Carney, "Şurası kesin ki, rejime ilave silahların tedarik edilmesi bir siyasi çözümü hızlandırmayacak" dedi.

http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Temizliğin lideri Antakyalı Mihraç

JAN29


Suriyeli muhalifler, Banyas'ta geçtiğimiz hafta yapılan katliamı, "etnik temizlik" stratejisinin bir parçası olduğunu iddia etti. Katliamın sorumlularından birinin de, THKP-Acilciler örgütü lideri Mihraç Ural olduğu ileri sürüldü.

'Temizliğin lideri Antakyalı Mihraç'
İngiliz Times gazetesi, Suriyeli muhaliflerin, ülkedeki katliamları "etnik temizlik" stratejisinin parçası olarak tanımladığını yazdı. Haberde, THKP-Acilciler örgütünün lideri olarak bilinen Mihraç Ural'ın adının da katliamların sorumlularından biri olarak geçtiği belirtildi. İngiliz Times gazetesindeki haberin çıkış noktası, Akdeniz kıyısındaki Banyas’ta geçen hafta yüzlerce kişinin, Devlet Başkanı Beşşar Esad yanlısı Alevi milisler tarafından öldürüldüğü iddiası. Haberi destekleyen iki unsurdan birisi, Türkiye’de yasadışı THKP-C Acilciler örgütünün lideri olarak tanınan Mihraç Ural’ın konuşmalarını içeren bir video kaydı.
'MUKAVEME SURİYE'
Aslen Antakyalı olan ve on yıllardır Suriye’de yaşayan Ural’ın burada, Suriye rejimine muhalif İslamcı militanlarla savaşmak için ‘Mukaveme Suriye’ adlı bir örgüt kurduğu çeşitli haberlere konu olmuştu. İngiliz Times gazetesi, video kaydında Ural’ın şu sözleri sarf ettiğini aktarıyor: “Banyas teröristlerin denize tek erişim yoludur. Banyas’ı kuşatmak son derece acildir (…) Banyas’ı kuşatmak ve sonra temizliğe başlamak… Mukaveme Suriye olarak bizler devreye girip savaşı desteklemeliyiz.” Hatay’ın Yayladağı ilçesinde Times gazetesine açıklama yapan Suriyeli muhalif Ömer Huzeyfe, Banyas’taki Sünni köylerinde, çoğunluğu kadın ve çocuk olan 800 civarında kişinin öldürüldüğünü iddia ediyor.
'URAL DA ROL OYNADI'
Suriyeli muhalif Huzeyfe katliamlarda Ural'a bağlı milislerin de rol oynadığını savundu. Huzeyfe’nin iddialarına göre, Alevi milislerin üç saat içinde evlerini terk etmesini istediği köylülerin kimileriHristiyan köylerine sığınmış, kimileri de dağlara kaçmış. Huzeyfe şöyle diyor: “Bu rejimin son kozu; Alevi devleti istiyorlar. Bunu yaratabilmek için çok sayıda insanı öldürmek, diğerlerini de terk ettirmek zorundalar. Bu ellerindeki tek çözüm ve şimdi bunu sahada uyguluyorlar.”
DAVUTOĞLU'NDAN ALINTI
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bir toplantı için bulunduğu Londra’daki şu açıklamasına da haberde yer veriliyor: “Banyas olayında bizi kaygılandıran husus şu; artık ülkenin tümünü kontrol altına almak mümkün değilse, belli bir bölgeyi etnik temizliğe tabi tutup o bölgede etkin olma stratejisine geçmiş olması.”

http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Erdoğan'dan milyarlarca dolarlık proje için flaş açıklama

JAN29

Erdoğan'dan milyarlarca dolarlık proje için flaş açıklama

Japon gazetesinin sorularını yanıtlayan Erdoğan, nükleer enerji santrali konusunda Türkiye ile Japonya arasında anlaşma imzalama noktasına geldiklerini ifade etti.

Erdoğan'dan milyarlarca dolarlık proje için flaş açıklama
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarda kullanılan kimyasal silahların Esed yönetimine bağlı güçler tarafından kullanıldığını belirterek, "ABD ziyaretim esnasında Başkan Obama ile ikili görüşmemizde kimyasal silah konusunu da ele alacağız. Bunu Esad rejiminin kullandığı açık. Muhalefet karada üstün fakat rejim, kimyasal silah, savaş uçakları ve helikopterler kullanıyor. Rejimin muhalefetten tek önde olduğu alan hava üstünlüğü" dedi.


Başbakan Erdoğan, Japon Nikkei gazetesine verdiği röportajda, gündemdeki konuları değerlendirdi.

Yöneltilen soruları cevaplayan Erdoğan, nükleer enerji santrali konusunda Türkiye ile Japonya arasında anlaşma imzalama noktasına geldiklerini ifade etti. Erdoğan, "Japonya ile hükümetler arası anlaşmayı imzalama aşamasına geldik. Karadeniz kıyısındaki Sinop’ta nükleer santrali Japonya ile yapacağız. Japonya depreme karşı tecrübe ve know how sahibi. Çevreye olan duyarlılık konusunda da ileride. Fransız Areva’nın da teknolojik gücü yüksek. 3. santral için yer belirleme çalışmalarımız devam ediyor. Japonya ile çalışmaya açığız. Nükleer santral inşasında planlamadan inşaatın tamamlanmasına kadar geçen süreyi 7 yıldan aza indirmemiz gerektiğini düşünüyorum. 2030 yılında toplam elektrik üretimimizin en az yüzde 15’ini nükleer enerjiden elde etmeyi planlıyoruz" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Türkiye ve Japonya’nın asma köprü, tüp geçit, uydu gibi alanlarda işbirliği içinde çalıştığına dikkati çekerek, ekonomi ve sanayi alanında işbirliğini daha da artırmak istediklerini kaydetti. Erdoğan, şunları ifade etti: "Japonya ile beraber yapabileceğimiz çok şey var. Boğaziçinde 3. Köprü inşası başladı ve İstanbul’da yeni bir havalimanını ihale edeceğiz. 1. aşamada yılda 100 milyon yolcu kapasitesi ile dünyanın en büyük havalimanlarından birini inşa edeceğiz. İstanbul’un batısına bir kanal inşa etmek için de hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Japonya, Türk şirketleri ile beraber havalimanı ve kanal projelerine katılsın isteriz. Hızlı tren ağı oluşturulmasına yönelik altyapı yatırım planımız da var." -Suriye’deki kimyasal silahlar- Başbakan Erdoğan, Suriye’de yaşanan çatışmalarda kimyasal silah kullandığına ilişkin bilgilerin, ABD Başkanı Barack Obama tarafından da dile getirildiğini hatırlatılması üzerine de şunları söyledi: "16 Mayıs’ta ABD ziyaretim esnasında Başkan Obama ile ikili görüşmemizde kimyasal silah konusunu da ele alacağız. Bunu Esed rejiminin kullandığı açık. Muhalefet karada üstün fakat rejim, kimyasal silah, savaş uçakları ve helikopterler kullanıyor. Rejimin muhalefetten tek önde olduğu alan hava üstünlüğü. Rejim artık son demlerinde fakat rejimin ne zaman yıkılacağını bilemeyiz. Bu aniden oluşacak bir durum olur. Uluslararası toplum geçiş sürecini mümkün mertebe hızlandırmak durumundadır."http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Türkiye aleyhine çirkin propaganda

JAN29

İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen "Uluslararası Din Adamları ve İslami Uyanış konferansı" Türkiye aleyhine çirken propaganda konuşmalarına sahne oldu.

İran'ın yarı resmi Mehr haber ajansına göre, dün konferansın ikinci gününde konuşan Suriyeli Sünni din adamı Şeyh Zekerya Saraye, Suriyeli kadınların Türkiye'de tecavüze uğrayıp kadın tacirleri tarafından satıldığını öne sürdü.
Reform adına üniversitelerin, okul ve camilerin yok edildiğini belirterek, "Suriyeli kadınlar Türkiye'de tecavüze uğramakta ve kadın tacirleri tarafından satılmaktadır. Reform diye Suriye'nin petrolü, makineleri ve buğdayı çalınarak Türkiye'ye kaçırılmaktadır. Hatta bebek sütü bile bunlara dahildir" dedi.,
http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Esad öldürüldü' iddiası

JAN29


Sosyal medya Beşar Esad'ın öldürüldüğü haberiyle çalkalandı. Ancak iddia 

Sosyal medyada Arap ve İsrail medyasına dayandırılan habere göre Suriye lideri Beşar Esadkoruması tarafından öldürüldüğü iddia edildi.
Esad'ın İranlı koruması tarafından iddia edilirken haberde Şam'da hastaneye giden yolların kapatıldığı da iddialar arasında
.http://www.varaktasarim.com/

continue reading

İsrail Suriye'yi vurdu

JAN29




İsrail Suriye'yi vurdu

İsrail Suriye'yi vurdu
İsrail ordusunun, Suriye sınırındaki Golan bölgesinde devriye gezen İsrail askeri araçlarınason 24 saatte iki kez ateş açılması üzerine, Suriye topraklarındaki bir askeri mevziyi hedef aldığı bildirildi.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, İsrail askeri araçlarına ateş açılması üzerine Suriye ordusuna ait askeri mevzinin topçu ateşiyle vurulduğu belirtildi.

İsrail’in, Golan’daki gerilimin daha da artabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak, bölgeye takviye birlikler gönderdiği kaydedildi.

İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon, sınırdaki gerilimden Suriye rejimini sorumlu tutarak, İsrail’in Suriye’den kaynaklanacak sınır ihlallerine derhal karşılık vereceği uyarısında bulundu.

İsrailli askeri yetkililer, basına yaptıkları açıklamada, Suriye sınırından açılan ateşin ”askerleri öldürmeyi hedeflediğinin anlaşılması” üzerine bu mevzinin vurulduğunu belirtti.

Suriye ordusundan henüz açıklama yapılmadı.

http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Erdoğan: Tutuksuz yargılanabilirlerdi

JAN29

Erdoğan: Tutuksuz yargılanabilirlerdi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muvazzaf subayların yargılanması ile ilgili olarak, yeni bir düzenleme yapmaya ihtiyaç olmadığını bildirerek, ”Tutuksuz yargılama süreci devam edebilir. Ondan sonra hükmü verirsiniz. Ondan sonra da hükmün gereği icra edilir. Üçüncü yargı paketinin bu konuda yeterli olduğuna inanıyorum” dedi

Erdoğan: Tutuksuz yargılanabilirlerdi
ANKARA (AA)
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ”Güney Kıbrıs  yönetiminin hala Akdeniz’deki bazı akıl almaz hayalleri şüphesiz ki bizimde  buradaki yaklaşım tarzımızı çok daha farklı hale getirmektedir. Burada Lübnan’ın  hassasiyeti inanıyorum ki ortak hassasiyetimizin de bir gereğidir” dedi.
         Başbakan Erdoğan ve Lübnan Başbakanı Necip Mikati, Başbakanlık Merkez  Bina’daki baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak basın toplantısı  düzenledi.
         Başbakan Erdoğan, başa başa ve heyetler arası görüşmede, iki ülke  arasındaki ilişkilerin gözden geçirildiğini belirterek, ”Lübnan ile ikili  ilişikilerimiz göreve geldiğimiz günden bugüne 219 milyon dolardan yaklaşık 5  kart artarak, 1 milyar dolara yükseldi. Tabii bu hızlı artışın bölgemizdeki  siyasi ve toplumsal çalkantılara rağmen 2012 yılında da mevcut durumunu koruyor”  diye konuştu.
         Lübnan ile tarihi bağlara dayalı bir dayanışma anlayışının mevcut  olduğunu ve Lübnan’ın sıkıntılarının Türkiye’nin sıkıntısı olduğunu ifade eden  Erdoğan, ”Bütün bu gelişmelerin olduğu dönemde de bizler Lübnan’la bu  dayanışmamızı, bu ilişkilerimizi sürekli devam ettirdik ve her geçen gün de  sürekli artan bir ivme ile bu işbirliğimiz bu dayanışmamız devam etmektedir”  değerlendirmesinde bulundu.
         Lübnanlı mevkidaşı Mikati ile görüşmelerinde Suriye’deki kriz başta olmak  üzere bölgedeki son gelişmeleri etraflıca değerlendirme imkanı buldukları ifade  eden Erdoğan, şöyle konuştu:
         ”Zira Suriye ile Lübnan arasındaki ilişkilerinde geçmişi biliyorsunuz.  Çok çok anlamlı bir geçmişe sahiptir ve gerek Lübnan’ın Suriye ile olan sınırı  gerekse bizim Suriye ile olan sınırımız adeta üç ülkenin birbiriyle bir defa  sınır ülkeler olarak, komşu ülkeler olarak, bir farklılık ortaya koymaktadır.  Tabii Lübnan’da barış ve istikrarın muhafazasının taşıdığı önem çok çok önemli ve  Lübnan’ın durumu değerlendirirken bu göz ardı etmek tabii mümkün değildir.
         Bizler Türkiye olarak, Lübnan’da iç barış ve istikrarın  güçlendirilmesinde, Lübnan’ın bağımsızlığına egemenliğine ve toprak bütünlüğüne  büyük önem veriyoruz. Bizim dış politikabağlamında Lübnan’a bakışımız bu.
         Lübnan halkının güven içinde yaşamını sürdürmesi için her türlü katkıyı  sağlamaya hazır olduğumuzda bu vesile ile güçlü bir şekilde vurgulamak isterim.  Suriye konusunda ve diğer bölgesel gelişmeler karşısında Lübnan Hükümeti’nin  yaklaşımı destekliyoruz. Zira bölgemiz hassas bir dönemden geçiyor. Bu hassas  dönemde Lübnan halkının barış içinde bir arada yaşama ilkesi dayalı ortak  kültürünü yaşatmaya devam edeceğine bizim de inancımız tamdır.”
         Görüşmede, Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge konusunun da ele alındığını  belirten Erdoğan, ”Bütün bunlarla birlikte güvenlik noktasında Akdeniz’de  müşterek dayanışma içerisinde kaygı verici bazı adımlara da dikkat edilmesi  gerektiğini de özellikle vurgulama imkanımız oldu. Zira Güney Kıbrıs yönetiminin  hala Akdeniz’deki bazı akıl almaz hayalleri şüphesiz ki bizimde buradaki yaklaşım  tarzımızı çok daha farklı hale getirmektedir. Burada Lübnan’ın hassasiyeti  inanıyorum ki ortak hassasiyetimizin de bir gereğidir. Zira 1960 anlaşmasına  gittiğimizde buradaİngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın ancak güvenlik güçleri  bulundurma noktasında onlara böyle bir yetki veriyor ve Güney Kıbrıs’a orada bir  muhafız ordusu vesaire gibi bir yapılanmaya asla müsaade etmiyor” ifadelerini  kullandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muvazzaf  subayların yargılanması ile ilgili olarak, yeni bir düzenleme yapmaya ihtiyaç  olmadığını bildirerek, ”Tutuksuz yargılama süreci devam edebilir. Ondan sonra  hükmü verirsiniz. Ondan sonra da hükmün gereği icra edilir. Üçüncü yargı  paketinin bu konuda yeterli olduğuna inanıyorum” dedi.
         Başbakan Erdoğan ve Lübnan Başbakanı Necip Mikati Başbakanlık Merkez  Bina’daki baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak basın toplantısı  düzenledi.
         Erdoğan, ”Tutuklu askerlerle ilgili rahatsızlığınızı ifade etmiştiniz,  yasal bir düzenlemenin de sinyalini vermiştiniz. O adım atıldı mı?” sorusunu  yanıtlarken, ”Biz bunu 3. Yargı Paketi’nde çözdük diyebilirim. Çünkü burada  bizim derdimiz, yargıya müdahale değil. Bizim itirazımız aslında yargı sürecinin  uzamasına yöneliktir ve tutukluluk süresinin uzun olmasına yöneliktir” dedi.
         3. Yargı Paketi’nde gerekeni yaptıklarına ve adli yargıda üst sınırı  kaldırdıklarına işaret eden Erdoğan, tutuksuz yargılamayı mümkün hale  getirdiklerini söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
         ”Hele hele bu tür meslek grupları çok da önemli. Çünkü tutuksuz  yargılama süreci içerisinde devletin bu denli önemli olan kurum ve kuruluşları en  azından bu çalışma sürecinde herhangi bir aksama meydana gelmeyecek ve bu çalışma  sürecini de başarıyla sürdürecektir. Tutuklu yargılama için gerekçeli şart  getirmek suretiyle bu ayrıntılı gerekçeli şartı 3. Yargı Paketi’nde ayrıca bunu  getirdik. Buna yönelik olarak da adli kontrol uygulayarak tutuksuz yargılama  zaten mümkün hale geldi. Fakat buna rağmen maalesef işler bu kadar seri hala  yürümüyor. İşlerin bu kadar seri yürümeyişi de bu süreci ciddi manada sıkıntıya  sokuyor. Temenni ederim ki yargı bu süreci daha da hızlandırsın ve bir an önce bu  adımlar atılsın. Zira bunların içerisinde o akşamda söylediğim gibi emekli olan  paşalarımız hepsi bu davetlere uydular, geldiler ifadelerini verdiler.  İfadelerini verdikten sonra da tabii tutuklandılar ama tutuksuz olarak da bunlar  yargılanabilirdi. Muvazzaf olan subaylarımız, astsubaylarımız hepsi yine davet  edildiler ve kendileri gidip ifadelerini verdiler. Ondan sonra da tutuklanarak,  bunlarda tutuksuz yargılama sürecine giren zaten çok az oldu. Büyük bir çoğunluk  ki şu ana kadar herhalde 400’ü buluyor, bunlar şu anda içeride ve hala bu sürece  yönelik de bazı yeni adımlar şu anda planlanıyor. Ben, bu konuda 4. Yargı  Paketi’nde yeni bir düzenlemeye gerek yok ama bu anlayışın değişmesi lazım diye  düşünüyorum ve gerekli düzenlemeler zaten var. Kararı elbette yargı verecektir.  Yargıya bu konuda müdahale etme yetkimiz yok ama bir siyasi sorumluluğun gereği  olarak, ülkeyi yöneten, yasamanın içinde olan ve siyasi sorumluluk taşıyan insan  olarak, bir Başbakan olarak bunu özellikle ifade etmek durumundayım. Çünkü bu  komuta kademesinin içerisinde beraber çalıştığımız arkadaşlarımız var. Onların  durumlarını biliyorum. Bu konudaki hassasiyetlerini biliyorum ve bunu bildiğim  için de diyorum ki bu tutuksuz yargılama süreci devam edebilir. Ondan sonra hükmü
 verirsiniz. Ondan sonra da hükmün gereği icra edilir. Üçüncü Yargı Paketi’nin bu  konuda yeterli olduğuna inanıyorum”
        
”Milletimin şu anda bu sürece bakışı çok çok olumlu”
         Başbakan Erdoğan, ”İmralı sürecine ilişkin, İmralı’yla görüşmelerin bir  benzerinin Erbil’de yapılmasına dair bazı haberler kamuoyuna yansıdı. Bu konuda  siz de ’Bu sorun çözülecekse kiminle görüşülmesi gerekiyorsa görüşülür’  açıklaması yapmıştınız. Öncelikle İmralı dışında Erbil ile de görüşmelerin  sürdürülmesi söz konusu mu” sorusu üzerine, şunları kaydetti:
         ”Kiminle görüşmemiz gerekiyor derken burada tabii bizim birçok bu konuda  bu süreci değerlendirebileceğimiz arkadaşlarımız var. Milli İstihbarat  Teşkilatımız bunun en önemli ayağıdır. Ama karşımızda siyasi muhatap varsa  bununla ilgili de söylemiştim biliyorsunuz, bizim müzakereedebileceğimiz siyasi  muhataplarımız olabilir, bu siyasi muhataplarımız yerli de olur uluslararası da  olur. Uluslararası camiada da Erbil’deki siyasi uzantılar, siyasi muhataplardan  istifade edeceksek, onlarla da bu işi görüşürüz. Nitekim de görüştük,  görüşüyoruz, ben de görüştüm, bakan arkadaşlarım da görüştü. Çünkü onlar Irak  parlamentosunda, Irak’taki eyalet yapılanması içinde yer alan siyasilerdir.  Onlarla da görüşmeleri bugüne kadar yaptık yapıyoruz, bundan sonraki süreçte de  yapabiliriz. Yeter ki bir karara varalım. Şu refah huzur ortamını ülkemizde  yakalayalım ve gördüğüm kadarıyla halkımın, milletimin şu anda bu sürece bakışı
 çok çok olumlu. Yaptırdığım kamuoyu araştırmalarında da bunu görüyorum. Yani  gerek İmralı ile yapılan görüşmeler, gerek halkımızla şu anda yaptığımız ortak  diyalog çalışmaları bu sürecin neolursa olsun bitirilmesi noktasındadır. Tüm  medya mensuplarının da bu konuda verecekleri destek, verdikleri destek bu sürecin  bitirilmesi bakımından önemlidir diye düşünüyorum.”http://www.varaktasarim.com/

continue reading