Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Platini herkesi şaşırttı

JAN29

Macaristan EURO 2020’nin ev sahipliği için adaylığını ortaya koyarken, bu açıklamanın ‘karar verici’ kurum olan UEFA’nın başkanı Platini ile aynı ortamda yapılması tartışmalara yol açtı


Onur Dinçer / Skorer Özel
Türkiye'nin de ev sahipliği için aday olduğu 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası'na Macaristan da talip oldu. Dünya Kupası elemelerinde D Grubu'nda Türkiye'nin rakiplerinden olan Macaristan, böylece EURO 2020 sürecinde de rakibimiz oldu.
Macaristan Federasyon başkanı Sandor Csanyi, takımlarının dün Estonya ile yaptığı maçın öncesinde Ferenc Puskas Stadı'nda yaptığı açıklamada turnuvaya talip olduklarını dile getirdi. Türkiye de daha önce EURO 2020 için resmi başvurusunu yapmıştı.
Ancak Macarlar’ın yaptığı başvuru tartışmaları beraberinde getirdi. Açıklama, UEFA Başkanı Michel Platini’nin de bulunduğu bir ortamda yapıldı. Macar Başbakanı Viktor Orban’ın da yer aldığı basın toplantısında adaylık konusu gündeme geldi. Ancak UEFA’nın bu turnuvayı hangi kentin düzenleyeceği konusunda ‘karar verici’ merci olması nedeniyle, Platini eşliğinde adaylığın açıklanması, ‘ne kadar etik?’ sorusunu beraberinde getirdi. 
http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Başbakan Erdoğan'dan önemli açıklamalar

JAN29



AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz şu anda bir devlet yöneticisi olarak mal, can, akıl, nesil, inanç güvenliğini sağlamak durumundayız. Bunlar bizim asli görevimizdir" dedi.

Sandıktan çıkan sonuçlarda insanlar kendilerini yenilmiş hissetmesin diye hassasiyet içinde yaklaştık.
Farklı etnik guruplara , kesimlere samimiyet içinde yaklaştık.
Bize oy vermeyenleri anlamaya çalıştık.

Daima kucaklayıcı bir dil kullandık. Asla kimse ülkemizde dinsel, bölgesel, etnik ayrımcılık yapamaz dedik. "Farklı toplum kesimleriyle inatlaşan bir parti olmadık. Bundan sonra da asla olmayacağız" dedi.
Son 2 haftadır devam eden olayları elbette her boyutuyla analiz ettiklerini, değerlendirdiklerini belirterek, "Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da hiç kimseyle, hiçbir kesimle, onların hassasiyetlerine kulak tıkayarak bir kenara itmedik ve itmeyeceğiz. Meşru taleplerini, demokratik hak taleplerini bugüne kadar nasıl dikkatle kulak verdiysek, bundan sonra da dinlemeye anlamaya, empati kurmaya devam edeceğiz" dedi.
Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin, "10,5 yıldır bu tertiplerle, tezgahlarla, provokasyonlarla , siyaset mühendisliği girişimleriyle nasıl baş ettiysek, onlara karşı nasıl dik durduysak, bundan sonra da milletin emanetini aynı hassasiyetle korumaya devam edeceğiz. Biz ne kimseye dayatma yaparız, ne de kimsenin dayatmasına eyvallah deriz" dedi.
İki haftadır olan olaylara tek taraflı bakmıyoruz. Burada bir itirazın yükselmesi tamamen yanlış anlaşılmadan çıkmıştır. Taksim'in yayalaştırma projesi, oradaki ağaçların sökülüp başka bir yere taşınmasıyla ilgilidir. CHP'de buna onay vermiştir.
Her taraf tahrip edilmiş, araçlar yakılmış, kamu malları zarar görmüştür. Çevre sadece yeşil bir ağaçtan mı ibaretttir,  Gece geç saatlere kadar tencere ve tava çalınmış, gürültü kirliliği yaratılmıştır bunlar çevre değilmidiri. Bunlar  çevreye zarar vermiyor mudur?
"Çevre hassasiyeti daha farklı eylemlere ve amaçlara bir paravan mahiyet taşımış, demokratik yönetime illegal bir başkaldırıyı meskeleme görevi görmüştür" dedi.
Başbakan sert diyorlar, gelipte bunların önünde diz çöküp, şu Atatürk Kültür merkezi'nden şu paçavraları indirin mi diyecektik. şu terör örgütü flamalarını kaldırın mı diyecektik. ben bunları deyince başbakan sert diyorlar kusura bakmasınlar bu durumda Recep Tayyip Erdoğan hiç değişmez
SABAHKİ TAKSİM OPERASYONU İÇİN TEŞEKKÜR ETTİ
bu sabah Taksim Gezi Parkı'na güvenlik güçlerinin müdahale ettiğini belirterek, "Güvenlik güçlerinin başta bu işe müsaade etmemesi gerekiyordu.Kamu kurumunun içine bunlar nasıl sokulur, çatıya bunlar nasıl çıkarılır? Orada bu tür paçavralar nasıl astırılır? Örgüt liderlerinin posterleri nasıl astırılır? Bunların karşısında biz konuşunca, Başbakan sert konuşuyor. Eğer buna sertlik diyorsanız, kusura bakmayın bu Tayyip Erdoğan değişmez" dedi. Başbakan Erdoğan, bu sabah güvenlik güçlerinin Gezi Parkı'na yaptıkları müdahale nedeniyle İçişleri Bakanı'na, İstanbul Valisi'ne ve Emniyet Müdürü'ne teşekkür etti. Gezi Parkı adı üstünde gezi alanıdır. işgal alanı değil.
GERÇEKTEN GEZİ İÇİN EYLEM YAPANLARA SESLENDİ
 Taksim Gezi parkı kılıfıyla Türkiye üzerinde oyun oynamak isteniyor. "Türkiye ekonomisi bu olaylarda tabii ki doğrudan doğruya hedef alındı"  Taksim Gezi parkında şu anda eylem yapanlar,Türkiye'nin yatırımına, ekonomisine, turizmine zarar vermek için kullanılıyorlar,
Gerçekten çevre için eylem yapanlar varsa o ağaçlar ne yıkıldı ne kesildi. Başka yerlere dikildi.
Taksim Gezi Parkı eylemlerine katılanlara çağrıda bulunarak, "Oradaki tüm eylemcilerin, tüm göstericilerin büyük fotoğrafı görmelerini, oynanan oyunu anlamalarını, samimi olanları, özellikle oradan çekilmeye davet ediyorum. Kendilerinden bunu bir Başbakanları olarak bekliyorum" dedi.

continue reading

Gece uyanıp Başbakan’ın konuşmasını dinliyor ve üzülüyorsam, bir şeylerin değişmesi gerekiyor demektir

JAN29

Sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı ile eyleme katılan öğrencilerden Yiğit Ergeçen, Savaş Özdemir ve Ayşe Çalışkan sohbet ettiler

“Gece uyanıp Başbakan’ın konuşmasını dinliyor ve üzülüyorsam, bir şeylerin değişmesi gerekiyor demektir”
SOFRADA BAŞ BAŞA / Fotoğraflar: HÜSEYİN ÖZDEMİR
Her hafta bu sayfalardaki “Sofrada Baş Başa” sohbeti bu kez Gezi Parkı’ndaydı. 90’lı üç öğrenci ile kahvaltıda buluşan Prof. Dr. Nilüfer Narlı:
“7 Haziran sabahı eyleme katılan üniversiteli gençlerle buluştuk. Onların ne istediğini, onların dünyayı nasıl algıladığını onların nasıl sokağa çıktığını çok merak ediyordum. Harika bir sohbet gerçekleştirdik. Ben bu sohbette az konuştum, onları dinledim. Biz eski kuşak, yeni kuşaklardan öğreniyoruz. Yani onları daha fazla anlamam gerektiğini düşünüyorum. Siyasetçilere de buradan mesajım: Gerçekten talepleri dinleyin gençlerin ne istediğini bilin. Ve lütfen kimse onları ‘CIA’in çocukları’, ‘faizci lobisi’, ‘illegal örgüt’, ‘çapulcu’ diye yaftalamasın. Ben bugün her insanın bir hazine olduğunu tekrar keşfettim.”
Nilüfer Narlı: Öncelikle sizi tanımak istiyorum.
Yiğit Ergeçen: 22 yaşındayım. Teksas’ta Rice Üniversitesi’nde Mimarlık ve Sanat Tarihi okuyorum.
Nilüfer N.: Ne zamandır İstanbul’dasınız?
Yiğit E.: Mayıs başından beri İstanbul’dayım ama olaylara cuma günü akşamından itibaren katılmaya başladım. Biraz daha hızlanmaya başladığında...
Nilüfer N.: Niçin sokağa çıktınız? Sizi tetikleyen ne oldu?
Yiğit E.: Yani artık biraz sıkıldık diyelim.. Olanların hepsi biraz fazla gelmeye başladı. Özgürlüklerimizin gitmesi, kamusal alana verilen zarar... Sonuçta insanların gelip eğlendiği bir yerin alışveriş merkezi olması kabul edilebilir bir şey değildi. Onun dışında cidden birikmiş bir şeyin ortaya çıkması denebilir gerçekten.
Savaş Özdemir: 19 yaşındayım. Özyeğin Üniversitesi İşletme Bölümü’nde okuyorum. Olaylara ilk gün katıldım. İkinci gün polisin arkadaşlarımızın çadırlarını yakmasıyla birlikte ben de merak edip geldim. Medyada da hiçbir şey yoktu
o gün. Geldim ve gördüm. Polislerin gerçekten insanlara durduk yere gaz attığına şahit olunca arkadaşlarıma destek vermenin ahlaki bir sorumluluk olduğuna karar verdim. Bunun dışında şöyle bir şey var; uzun bir süredir iktidar partisi kendi dışındaki insanların özgürlüklerini ve yaşam alanlarını soyut manada kısıtlıyordu. Sokakta içki içemiyorduk son yasaklarla birlikte. Zaten uzunca bir süredir kültürel olarak içmemiz belli bölgeler dışında çok sıkıntılıydı. Onun dışında metroda öpüşen gruba satırlarla saldırılması, öpüşen çifte anonslarla uyarı yapılması... Gezi Parkı, İstanbullu olan herkesin geldiği, keyfini çıkardığı bir yeşil alan ve somut olarak bu şeyin de yok edilmesi tepkinin bir anda odaklanmasına sebep oldu. Biz de genciz, öfkeleniyoruz.
 
“İnsanların birbirine nasıl destek olduklarını gördüm”
Ayşe Çalışkan.: 22 yaşındayım. Boğaziçi Üniversitesi’nde Uluslararası Ticaret’te son sınıfta okuyorum. Buraya geldim çünkü insanlara destek vermek istedim. İlk gün hiçbir şeyden haberim olmadı. İkinci gün arkadaşlarımdan duydum. Facebook’tan falan görüyoruz bir şekilde ama çok farkındalık yaratmadı. Sonrasında bu saldırılar olduktan sonra arkadaşım dedi ki “Haydi bir gidelim bakalım ne varmış.” Sonra aramızda “Gitsek mi, gitmesek mi? Acaba ne kadar doğru?” diye konuştuk. Çünkü daha önce hiç eyleme katılmamıştık. Böyle düşünürken birden böyle polisler geldi, biber gazıyla... Öyle olunca biz de katılmak istedik. Cumartesi günü kalabalık bir ortam vardı. Biz Hisarüstü’nden geldik, Taksim’e geçtik. Taksim’de baktık her şey yolunda, polisler geri çekilmişti, insanlar halay çekiyor. Herkes alkışlıyor falan. Sonra biz de Beşiktaş’a geçtik, oradan da Hisarüstü’ne geçeceğiz, öyle planladık. Birden polis geldi, gaz bombaları, insanlara dayak atıyorlar, bir yandan tutuklamalar... Ara sokaklara kaçıyoruz, orada da polis insanların üzerine gaz atıyor. Gerçekten çok korkutucuydu. Hayatımda ilk defa böyle bir şeye katıldım. Ama orada insanların birbirine nasıl destek
olduklarını gördüm.

“Artık o kadar çok ideoloji var ki ideoloji yok”
Nilüfer N.: İnsanların birbirine böyle destek olması sizde nasıl duygular yarattı?
Ayşe Ç.: Birlik ve beraberliğin hâlâ olduğunu düşündüm açıkçası. Çünkü orada öndeki insanlar bir yandan gazı yiyor, onlar çekiliyor arkadakiler geliyor. Tamam polise de, iki-üç kişi taş attı. Ama onların içinde de vardı öyle saldırgan tipler. Bize diyorlar ki “İçinizden onları çıkarın” O zaman siz de çıkarın, biz bunu nasıl yapabiliriz? Bu bir tercih meselesidir aslında. Yani insanın direkt üzerine atması, tutukladıktan sonraki dayaklar tercih meselesidir. Tamam, bomba atabilirsiniz ama insanların üzerine değil. İnsanları tutuklayabilirsiniz ama bu şekilde değil. Bunu düşünerek bir yola girdiğimizi düşünüyorum. Bunun dışında o akşam Beşiktaş’ta gerçekten çok büyük olaylar oldu. İnsanlar ellerinde ilaçlarla yardımcı olmaya çalıştılar. Kendisi göremiyor ama başkasına ilaçsıkıyor mesela...
Yiğit E.: Örgüt öne çıkıyor Başbakan’ın sözlerinde. Bizi birçok sıfatla tanımlamaya çalıştı, bunların arasında örgütçülük de var.
Savaş Ö.: Başta “CHP’liler” dedi. İçerdeki grubun CHP’lilerle hiçbir ilgisi olmadığı anlaşıldı. “Çapulcu” dedi. Alakasız insanlar oturuyor..
Savaş Ö.: “Faiz lobisi” olduk.
Nilüfer N.: “Faiz lobisi”, “CIA’in çocukları”... Ayrıca inanılmaz bir dezenformasyon var. Yeni sosyal hareketler Türkiye’de çok zayıf. Latin Amerika’da çok güçlüdür. Şimdi eski hareketler, eski sosyal hareketler direkt iktidarı değiştirmeye, iktidara gelmeye, devrim yapmaya çalışıyordu. Fakat yeni sosyal hareketler belli meseleler üzerinden hareket ederler ve yeni sosyal hareketler insan hakları söylemini kesinlikle dillerinden düşünmüyorlar. Mesela Latin Amerika sosyal hareketlerine baktığımızda onurları çiğnenen yerlilerin onurlarını iade etme gibi hareketler var. Yeni sosyal hareketlerde insan hakları söylemi çok önemli ve insanlar küresel bir tepki veriyorlar.
Savaş Ö.: Böyle bir şey aslında örgütlenerek çok zor. Örgütlerin kendi siyasal duruşları, ideolojileri vardır. Uluslararası düzlemde çok fazla yankı bulamazlar. Çünkü ideolojiyi ön plana çıkarırlar. Mesela eski eylemlerde, CHP eylemlerinde CHP sloganları, TKP eylemlerinde TKP sloganları duymaya çok alışığız. Ama bugün CHP sloganı da atılıyor, TKP sloganı da. BDP halay da çekiyor. Gerçekten o kadar fazla ideoloji var ki artık ideoloji yok.
Nilüfer N.: Evet ideoloji yok ama burada da ilkeler var. İnsan haysiyeti, özgürlük alanlarının daraltılmaması, insanların sosyalleşebileceği, kültürel aktivitelerini yapabileceği kent alanlarının şehrin efendilerinin kararlarıyla düzenlenmemesi... Şimdi burada şehirdeki insanlar şunu düşündü: Biz kentin efendisiyiz, bundan sonra yapılacaklarda lütfen bizim fikrimizi sorun.

Beyoğlu Belediyesi’nin neden sesi çıkmıyor?”
Ayşe Ç.: Metrobüsün rengine halkoyuyla karar veren insanlar, şimdi burayı yıkacaklarını söylüyorlar. Ama mesela ben şunu merak ediyorum; Beyoğlu Belediyesi’nin neden hiç sesi çıkmıyor? Bizim muhatabımız aslında Beyoğlu Belediyesi’dir. Onun da çıkıp bir şeyler söylemesi gerekir. “Olmaması gerekiyordu ama bize de baskı yapıldı, elimizde olmayan sebeplerle oldu, çok özür dileriz” gibi bir şey söylemesi gerekiyor bence.
Nilüfer N.: Evet bu çok güzel bir soru. Ben de bu soruyu soruyorum ama cevap bulamıyorum.
Savaş Ö.: Sessizliğiyle zaten bir şey söylemiş olmuyor mu? Şimdi bugün Beyoğlu Belediyesi de mesela “Hayır burada eylem yapmayacaksınız, biz burada AVM yapacağız, Topçu Kışlası yapacağız” deseydi, temelde renk belirtmiş olurlardı. Bugün herkes biliyor ki Türkiye’de parti içi demokrasi çok sıkıntılı bir noktada ve insanlar partileri içindeki üstten gelen emirlere çok fazla tepki gösteremiyor.
“Burası yapamadığımız üniversite şenlikleri gibi”
Ayşe Ç.: Buraya Şirinler köyü diyorlar ya, gerçekten öyle. Yapamadığımız üniversite şenliklerimiz gibi aslında...
Nilüfer N.: Çok yaratıcı
sloganlar var.
Savaş Ö.: İnovatif eylemler...
Nilüfer N.: İnovatif eylem. Kesinlikle katılıyorum.
Yiğit E.: Bir de bizim bu kadar karşı olmamızın sebebine gelirsek; yapılmak istenen şeylerinin “neden”i yeterince verilmediği için. Neden AKM’yi yıkıyoruz, neden buraya Topçu Kışlası yapılıyor? Bunları hiçbir zaman açıklaması gelmedi. Çünkü biz istiyoruz, çünkü Tayyip Erdoğan istiyor... Bir tarihi eser yeniden inşa edilebilir mi?
Nilüfer N.: Şimdi şöyle: İkinci Dünya Savaşı’nda biliyorsunuz, birçok Avrupa kentinde yıkılan bina tekrar inşa edildi. Savaş dönemlerinde olur, töarihi eser inşa edilebilir. Eğer o tarihi eser bir savaş sonunda yıkıldıysa... Ve insanlar o eserin siyasi hafızları için çok önemli olduğunu düşünüyor ve istiyorlarsa...
Yiğit E.: Yani bir anıt değeri olduğu zaman...
Nilüfer N.: Ama örneklere bakarsak onlar bazı binaların çoğu İkinci Dünya Savaşı’nda yıkıldığı için inşa edildi.
Savaş Ö.: O halka bir anlam ifade ediyormuş. Bugün bizim için Topçu Kışlası mı daha fazla anlam ifade ediyor, yoksa şehirde kalmış, Kuzey Marmara Ormanları’nı saymazsak, son parça yeşillik mi daha fazla anlam ifade ediyor? Buraya AVM yapılması, kapitalizmin son alanımızı da alması gibi geliyor.
Yiğit E.: Kültür merkezi olsa da değişen bir şey yok.
Savaş Ö.: Evet, her şekilde buradaki değerin yok edilmesi olacak yani.
Ayşe Çalışkan: “Bir şeyler yapmak istiyorum ülkem için. Şu anda böyle bir ortam var, katılmaktan başka bir şey gelmiyor elimden”
Yiğit Ergeçen: “Buraya Neden Topçu Kışlası yapılıyor? Neden AKM’yi yıkıyoruz? Bunların açıklaması gelmedi”
“Belki de artık putlara ihtiyacımız yoktur hocam?”
Yiğit E.: Topçu Kışlası neden yapılıyor? Buraya onu tekrar yaparak “Taksim artık bizimdir” imajı verilmek isteniyor bence. Burada bir alışveriş merkezi olmazsa devletin çok bir şey kaybedeceğini sanmıyorum.
Nilüfer N.: Hafızayla da ilgili. Siyasi hafıza ortak birleştirici referanslar üzerinden hareket etmenin önemi iyice ortaya çıktı. Eğer siyasi hafızada birtakım karışıklıklar varsa, bu bir binayla ilgiliolabilir, bir sultan ismi ile ilgili olabilir... O isimlerden vazgeçmenin önemli olduğunu ben de öğrendim. Bu eylemleri izledikçe ben de öğreniyorum. İnsanları dinliyorum, sizleri dinliyorum, öğreniyorum.
Siyasi hafıza karşıtı sembollerden kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum.
Savaş Ö.: Türk tarihi o konuda çok acı çekmiş bir tarih. Siyasi sembollerin insanları bölmesi açısından, mesela İttihatçılar
ve sonrasında Kemalistler, Türkiye’de iktidarı ellerinde tuttular. Zamanında muhafazakar kesimin canını yakmışlar. Bu da bir gerçek mesela şu an çok fazla kişinin saygı duydugu Atatürk bile muhafazakar zihinde “İstiklal Mahkemeleri’nde bizi kestirmiş adam”, tırnak içinde söylüyorum.
Nilüfer N.: Ben Atatürk’ün hâlâ ortak bir referans olduğunu düşünüyorum.
Savaş Ö.: Bugün Türkiye halkı tamamen bütünleştirecek siyasi bir güç var mı bilmiyorum. Atatürk dendiğinde İslamcıların aklına ne geldiğini biliyoruz. Sosyalistlerde de Mustafa Suphi’ler geliyor. Çok fazla kişi onların gemisini batıran kişinin Atatürk’ün gemisiyle gittiğini düşünüyor.
Yiğit E.: Topçu Kışlası’nı da Atatürk’ün yıktırdığını...
Savaş Ö.: En fazla saygı duyulan, en fazla üzerinde birleşilen kişiler bile bizim konumuzda bir kesime acı çektirmiş olduğu düşünülen kişiler. Ya da artık belki putlara ihtiyacımız yoktur hocam?
Yiğit E.: Burası onu göstermiyor mu?
Nilüfer N.: Evrensel değerde buluşmakta yarar var.
Savaş Ö.: Ama umursamazca “Yavuz Sultan Selim” deniliyor yeni köprünün adına. Doğa katliamını bir kenara bırakıyorum hani Türkiye’de yaşayan Alevilerin gerçekten canını yakabilecek bir isim aslında
her duyulduğunda. Ama iktidar bunu umursamıyor ve yeni köprüye bu ismi koyuyor.
“70’ler ve 2000’ler Türkiye’si  iki farklı gezegen gibi”
Savaş Ö.: Ben dün hocalarımla konuşuyordum. Birisi bana “Siz çok cesur bir nesilsiniz. Biz o kadar değildik” dedi. Belki bizdeki cahil cesaretidir, sonuçta 80’i filan görmedik. Hocam dedi ki: “Biz de küçüktük, biz de görmedik. Sizde farklı
bir şey var. Bir umut var, bir şeylerin değişeceğine dair...” Önemli bir şey bence.
Nilüfer N.: 70’li yıllardaki eylemlerde insanlar bir örgüte üye olurlardı. Orada belli bir sosyalizasyondan geçer, belli bir teoriyle bilgilenir ve örgüt hiyerarşisi içerisinde hareket ederlerdi. Fakat burada insanlar hiçbir örgüt üyesi değil ve hayatlarında ilk defa birisi onlara “Sokağa çık” demeden sokağa çıktılar. En büyük fark burada. Kuşaklar olarak bakarsak
Z kuşağı dediğimiz kuşak çok hızlı öğreniyor. Onlar için hız çok önemli. Biz eleştiriyorduk “Kitapokumuyorlar” diye. Fakat o kitaptaki bilgiyi çok hızlı almak istiyor. Onlar için zaman çok daha farklı. Kendilerine güvenin de çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. Çok daha kentliler... Tabii bazı olumsuzluklar var dil açısından; Türkiye’deki gençler istenen düzeyde konuşamıyorlar. Ama en önemlisi şu; inisiyatif alabiliyorlar. O yüzden
70’li yıllarda olduğu gibi bir örgütün onları yönlendirmesi, sosyalize etmesi gerekmiyor. Ve öyle bir dönemde yaşıyoruz ki onlar zaten sosyal medya üzerinden gündemi takip ediyorlar. 70’lerin Türkiye’si çok kapalıydı. Artık herkes dünyayı takip ediyor. Ve kendisiyle ilgili bilgileri hızla dışarı aktarabiliyor.
70’li yılların Türkiye’si ile 2000’li yılların Türkiye’si iki farklı gezegen.
Ayşe Ç.: Şimdi bakıyorum ne değişti diye... Gerçekten değişen birçok şey var. Üniversitelerde de aynı şekilde hocalarımız kendilerini daha çok geriye çektiler, siyasi tutumlarını göstermek istemiyorlar. Çok fazla değişim var aslında ortada. Böyle de bakılmalı. Mesela bireyler “Benim üççocuk doğurup doğurmayacağıma
karışma, benim kürtajıma karışma, benim çocuğuma nasıl davranacağıma, altı yaşında okula gönderip göndermeyeceğime hiçbir şekilde karışma” diyor. Bu sokakta nasıl yürüyeceğime, arkadaşımla nasıl konuşacağıma kadar beni sınırlıyor. Hatırlıyor musunuz 17-18 yaşında, voleybolcu bir kız otobüse şortuyla binmiş ve orada tartaklanmıştı. Sonradan ne oldu bilinmiyor. Böyle şeyler çok fazla var, birikim üzerine birikim.

Futbol gibi: Allah’ını seven defansa gelsin”
Nilüfer N.: Siz böyle şeylerle karşılaşıyor musunuz bir genç kız olarak?
Ayşe Ç.: Tabii ki. Yani derslerimde
bile karşılaşıyorum. Sonuçta kadrolaşma olduğu kesin.
Savaş Ö.: Bu mücadelenin bu nesilde daha fazla artmasında “Hayat futbola fena halde benzer” sloganı geçerli. Bir futbol takımı defansı ne zaman yapar? Karşı taraf saldırı yaptığında değil mi? Ne zaman “Allah’ını seven defansa gelsin” diye çağrı yapar insanlar? Karşı taraf organize bir atak yaptığında... Bugün bizim nesildeki özgürlük hareketinin bu kadar patlak vermesinin bir sebebi karşı taraftan sürekli saldırı. Yaşam biçimimiz kısıtlanıyor.
Gezi Parkı’nda bir tabak karpuzun fiyatı 5 TL. Çay 1 liraya satılıyor. Parka gelenler direnişi desteklemek için yiyecek getirdiği için bedava yiyecek de bulmak mümkün.
“Benim vatandaşlarım derken bana hitap ettiğini hissetmiyorum”
Yiğit E.: Meseleye mimarlık öğrencisi olarak da bakıyorum. Amerikalı bir yazar var, Jane Jacobs diye. Amerika’nın şehir tarihini yazmış. “Büyük Amerikan Şehirlerinin Yaşamı ve Ölümü” diye bir kitabı var. Demiş ki: “Şehirlerde yapılacak her şeyin halktan gelmesi ve halk için olması gerek.” Sonuçta burada halktan gelen bir şey yok. Burada halk buna karşı çıkıyor. Ve dolayısıyla buraya yapılacak bir şeyin yararlı olabileceğini düşünmüyorum.
Savaş Ö.: Halk tanımlarımız da birazcık çelişiyor iktidarla. Tayyip Erdoğan diyor ki; “Halk biziz, siz vesayetçisiniz, eski rejimin insanlarısınız. Siz halk değilsiniz, elitsiniz. Nişantaşı’da, Cihangir’de oturan elit kesim...” diyerek dışlıyor. Hani “zengin çocuk” dışlaması gibi...
Yiğit E.: Ötekileştirilmeye çalışılıyoruz yani...
Savaş Ö.: Bir realite değil bu.
Nilüfer N.: Şunu sorayım, bunu hissettiniz mi siz? Kendinizi ötekileştirilmiş hissettiniz mi?
Ayşe Ç.: Kesinlikle “Benim vatandaşlarım” derken bana hitap ettiğini düşünmüyorum.
Savaş Ö.: Şu var; Başbakan ve iyelik ekleri arasında çok ciddi bir ilişki var mesela. “Benim polisim” diyor, “eylemciler” diyor. Birini sahiplenirken ötekini, bizi, hak savunanları, toprağı savunanları ötekileştiriyor. Üsluptan da
bu tarz şeyleri çıkarmak o kadar zor değil.

“Gaz caydırıcı değil”
Ayşe Ç.: Aslında en büyük provokatör kendisi çünkü orada 2010’da PKK’nın yaktığı Türk bayrağını burada yakılmış gibi söyledi. Bu da çok yanlıştı. Dünkü konuşmasını izlediğimde, insanlar hep birbirlerini aradı. Yani ben gece vakti uyanıp da Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını dinliyor ve üzülüyorsam, buna tepki göstermek istiyorsam bir şeylerin değişmesi gerekiyor. 22 yaşında bir gencim, bir şeyler yapmak istiyorum ülkem için. Şu anda böyle bir ortam var, buna katılmaktan başka bir şey gelmiyor elimden, ne yapacağımı bilmiyorum.
Nilüfer N.: “Türkiye ile ilgili uykularınız kaçmaya başladıktan sonra ne yapabilirim?” diyorsunuz...
Savaş Ö.: Aslında hepimiz Gezi Parkı’nı savunmak istiyorduk ama 50 kişi vardı burada. Onların çadırları yakıldı, olaylar büyüdü. Tamam. Ama ilk gün neden 50 kişi vardı? Bu soruyu da sormak lazım. Bu kadar kişi şu an tepki veriyorsa bir hafta önce de verebilirdi.
Nilüfer N.: Ama belki tepki vermeye, sokağa çıkmaya çekiniyordu. Çünkü Emek Sineması olayını biliyorsunuz. Küçük bir grup sanatçı Emek Sineması’nın önüne gelmişti ve biber gazıyla karşılaşmıştı. Biber gazı da insanları caydırmış olabilir. Dediğiniz gibi bir farkındalık oluşmamış olabilir.
Savaş Ö.: Ben ilk gün gaz yedim, savunmasızdım. İkinci gün gaz yiyeceğimi bilerek geldim, üçüncü gün de... Çünkü ahlaki bir duruş için o gazı yemem gerekiyordu. Gaz o kadar caydırıcı bir şey değil. Asıl insanların gelmesini engelleyen şey, değişim adına bir umutlarının olmaması. Çünkü özellikle biz 90 nesli sosyal eylemlerle hiçbir şeyin değiştirildiğini görmedik. O yüzden başta “Ee ne olacak ki?” dedik. Sonra birazcık umudumuz olmaya başladı.
Nilüfer N.: Bu çok önemli. Umut kelimesinin gerçekten altını çizmek istiyorum. İçinizde o umut olduğu zaman daha fazla sokağa çıkarsınız
CIA, CHP, PKK, BDP, AKM, TKP, 2010, Tarz, Grup, Renk, İlaç, çocuk, Kitap, sanat, Parti, Yazar,medya, Taksim, Teksas, Avrupa, futbol, Tırnak, sultan, Marmara, diyerek, olmuyor, Sanatçı, gezegen,Amerika, Haziran, Türkiye, Beyoğlu, İstanbul, Beşiktaş, Facebook, olabilir, insanlar, Istanbul, Amerikan,istiyorum, yeterince, soruyorum, Nişantaşı, saldırgan, Alışveriş, biber gazı, Kesinlikle, bilmiyorum,yapabilirim, bulamıyorum, tarihi eser, Latin Amerika, İnsan Hakları, Beyoğlu Belediyesi, İkinci dünya savaşı,İstiklal Mahkemeleri, Boğaziçi Üniversitesi,

.http://www.varaktasarim.com/

continue reading

JAN29

Reyhanlı saldırısının 1 numaralı şüphelisi

Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen, 46 kişinin hayatını kaybettiği, 25'i kritik 50 kadar yaralının olduğu saldırının failinin kim olduğuyla ilgili Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve bakanların açıklaması aynı adres gösteriyor. Saldırının 1 numaralı şüphelisi Eski THKP-C Acilciler örgütünün lideri Mihraç Ural... 

THKP-C Acilciler örgütünün lideri Mihraç Ural'ın bir açıklama yaptığı iddia edildi. O açıklamada ise şunları kaydettiği öne sürüldü: "Mali ve askeri desteğiyle “yürü ya kulum” dedikleri eli kanlı şebekelerin gazabına uğramaya başladılar. Bu uyarı nedendir biz bilemiyiz; belki mali kaynakların ödenmesinde gecikmeye tepkidir, belki askeri malzeme sevkiyatında aksamalara bir mesajdır, belki son Reyhanlı olaylarının intikamıdır… Her ne ise açıkça bilinen şey, Nusra cephesinin El kaide usulu sahibine kızıp onu vurduğudur..

Reyhanlı saldırısının 1 numaralı şüphelisi
Mihraç Ural kimdir?
Reyhanlı'da saldırının emrini veren Mihraç Ural Hatay doğumlu. Ural, Banyas katliamı öncesi çekildiği tahmin edilen bir videoda bölgede Esad güçlerine destek olarak ‘kuşatma ve temizlik’ yapmak için sahaya ineceklerini söylüyordu. İngiliz Times Gazetesi de etnik temizlikten Mihraç Ural’ı sorumlu tutmuştu. Ural’ın yönettiği ve Esad yanlısı Mukaveme Suriyyi adlı örgüt sınır ve sahilleri içeren bölgelerde 2 bin kişilik silahlı bir güçle faaliyet gösteriyor. Örgüt, Banyas dışında Esad güçlerinin yaptığı bir çok katliamdan da sorumlu tutuluyor.

Öcalan'ın arkadaşı
‘Sırtlan’ kod adlı Mihraç Ural, bir süre önce BBC’ye konuşarak Mukaveme Suriyyi’yi anlatmıştı. 32 yıldır Türkiye’ye gelmeden Lazkiye’de yaşadığını belirten Ural, hakkındaki soruşturmaların zamanaşımından düşmesini önlemek için sürekli davalar açıldığı için dönemediğini söylemişti.Abdullah Öcalan’la Suriye’deyken 19 yıl birlikte yaşadığını anlatan Ural, Alevi devleti oluşturulmaya çalışıldığı iddialarını reddetmişti. Ural, Mukaveme Suriyyi örgütünün Türkiye’ye geri dönemeyen Türkiyeli devrimcilerin öncülüğünde kurulduğunu anlatmıştı. Ural, Adana, Hatay veMersin ve Avrupa’dan gençlerin savaşmak için Suriye’ye gelmek istediğini, kendilerinin bunu engellediğini da öne sürmüştü.

Eşi Esad Ailesi’nden
Ural’ın eşi Suriye’nin derin ismi Cemil Esad’ın hem akrabası hem de sekreteri olan Melek Fadal. Ural’ın, Esad’ın sarayında ağırlandığı iddia edilmişti. 12 Eylül sonrası başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri ile Suriye arasında mekik dokuyan Ural, Cemil Esad’in emriyle Hatay Kurtuluş Örgütü’nü kurmuştu.
Öcalan'la Perinçek'i görüştüren isi

m
Suriye'de Hatay Kurtuluş Ordusu olarak tanınan THKP-C Acilciler'in ilk lideri olan Ural'ın, 1979'da PKK'nın Suriye'de Bekaa kampına yerleştirilmesinde aktif rol aldığı belirtildi. İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek'i Suriye'deki karargahında Abdullah Öcalan'la görüştüren kişinin de Ural olduğu öğrenildi.
http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Temizliğin lideri Antakyalı Mihraç

JAN29


Suriyeli muhalifler, Banyas'ta geçtiğimiz hafta yapılan katliamı, "etnik temizlik" stratejisinin bir parçası olduğunu iddia etti. Katliamın sorumlularından birinin de, THKP-Acilciler örgütü lideri Mihraç Ural olduğu ileri sürüldü.

'Temizliğin lideri Antakyalı Mihraç'
İngiliz Times gazetesi, Suriyeli muhaliflerin, ülkedeki katliamları "etnik temizlik" stratejisinin parçası olarak tanımladığını yazdı. Haberde, THKP-Acilciler örgütünün lideri olarak bilinen Mihraç Ural'ın adının da katliamların sorumlularından biri olarak geçtiği belirtildi. İngiliz Times gazetesindeki haberin çıkış noktası, Akdeniz kıyısındaki Banyas’ta geçen hafta yüzlerce kişinin, Devlet Başkanı Beşşar Esad yanlısı Alevi milisler tarafından öldürüldüğü iddiası. Haberi destekleyen iki unsurdan birisi, Türkiye’de yasadışı THKP-C Acilciler örgütünün lideri olarak tanınan Mihraç Ural’ın konuşmalarını içeren bir video kaydı.
'MUKAVEME SURİYE'
Aslen Antakyalı olan ve on yıllardır Suriye’de yaşayan Ural’ın burada, Suriye rejimine muhalif İslamcı militanlarla savaşmak için ‘Mukaveme Suriye’ adlı bir örgüt kurduğu çeşitli haberlere konu olmuştu. İngiliz Times gazetesi, video kaydında Ural’ın şu sözleri sarf ettiğini aktarıyor: “Banyas teröristlerin denize tek erişim yoludur. Banyas’ı kuşatmak son derece acildir (…) Banyas’ı kuşatmak ve sonra temizliğe başlamak… Mukaveme Suriye olarak bizler devreye girip savaşı desteklemeliyiz.” Hatay’ın Yayladağı ilçesinde Times gazetesine açıklama yapan Suriyeli muhalif Ömer Huzeyfe, Banyas’taki Sünni köylerinde, çoğunluğu kadın ve çocuk olan 800 civarında kişinin öldürüldüğünü iddia ediyor.
'URAL DA ROL OYNADI'
Suriyeli muhalif Huzeyfe katliamlarda Ural'a bağlı milislerin de rol oynadığını savundu. Huzeyfe’nin iddialarına göre, Alevi milislerin üç saat içinde evlerini terk etmesini istediği köylülerin kimileriHristiyan köylerine sığınmış, kimileri de dağlara kaçmış. Huzeyfe şöyle diyor: “Bu rejimin son kozu; Alevi devleti istiyorlar. Bunu yaratabilmek için çok sayıda insanı öldürmek, diğerlerini de terk ettirmek zorundalar. Bu ellerindeki tek çözüm ve şimdi bunu sahada uyguluyorlar.”
DAVUTOĞLU'NDAN ALINTI
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bir toplantı için bulunduğu Londra’daki şu açıklamasına da haberde yer veriliyor: “Banyas olayında bizi kaygılandıran husus şu; artık ülkenin tümünü kontrol altına almak mümkün değilse, belli bir bölgeyi etnik temizliğe tabi tutup o bölgede etkin olma stratejisine geçmiş olması.”

http://www.varaktasarim.com/

continue reading

Bieber İstanbul'u böyle tanıttı

JAN29


Ünlü şarkıcı Justin Bieber, İstanbul boğazının fotoğrafını 38 milyondan fazla takipçisiyle böyle paylaştı.

Bieber konser sırasında da sahneye atılanlar yüzünden bir süre sahneyi terkedince hayranları şoke oldu.

Bieber İstanbul'u böyle tanıttı
“Believe" turnesi kapsamında İTÜ Stadyumu’nda vereceği konser için İstanbul’a gelen dünyaca ünlü şarkıcı Justin Bieber, İstanbul boğazının fotoğrafını takipçileriyle paylaştı. Çamlıca Tepesinin de göründüğü fotoğraf, “İstanbul Türkiye inanmaya hazır mısınız?” ifadeleri yer aldı.

JUSTIN BIEBER'IN İSTANBUL KONSERİNDEN GÖRÜNTÜLERJustin Bieber konserinde gergin anlar yaşandı. Konser sırasında sahneye atılan bir cisim nedeniyle Bieber sahneyi bir süreliğine terk etti. Bieber bu durumun devam etmesi halinde sahneye çıkmayacağını dile getirdi. Bir süre kuliste bekleyen Bieber yeniden hayranlarının karşısına çıktı.
KONSER ALANI KIZLAR MATİNESİ OLDU
Justin Bieber konserine gelen hayranlarının çoğunluğunun kız olması dikkatlerden kaçmadı. Bir hayranı ise paylaştığı fotoğrafa 'Konser alanı tam bir kız matinesi oldu' notunu düştü.
OTELDEN DIŞARI ÇIKMADI
'Believe turnesi' kapsamında İstanbul Teknik Üniversitesi stadyumunda vereceği konser için özel uçağı ile dün 20.30'da İstanbul’a gelen dünyaca ünlü pop yıldızı Justin Bieber, tüm gün kaldığı otelden dışarı çıkmadı.

BİEBER SEVENLERİYLE BULUŞTU

Ekibi tarafından atacağı hiçbir adıma dair bilgi verilmeyen Justin Bieber'ı sessiz bekleyiş sürüyor. Bieber'ın Kanadalı bir gruba ait olan Four Seasons & Resorts'ü seçmesi de dikkatlerden kaçmadı.
İstanbul Teknik Üniversitesi stadyumundaki konser 2 saat gecikmeyle başladı. Müthiş coşkunun yaşandığı konserde ilginç olaylar yaşandı. Konser sırasında sahneye atılan bir cisim nedeniyle Bieber sahneyi bir süreliğine terk etti. Bieber bu durumun devam etmesi halinde sahneye çıkmayacağını dile getirdi. Bir süre kuliste bekleyen Bieber yeniden hayranlarının karşısına çıktı.
Daha önce Türkiye’ye gelen PSY’nin İstanbul’un arka sokaklarını gösteren bir fotoğraf paylaşması eleştirilere neden olmuştu.

Etiketler: justin bieber, istanbul konser, instagram, fotoğraf, İTÜ, saat, Konser, Bieber, Şarkıcı, Türkiye,İstanbul, Fotoğraf, Justin Bieber, İstanbul Teknik Üniversitesi , http://www.varaktasarim.com/

continue reading