Cilt Üslupları
Ciltler teknik özelliklerinden çok malzemelerine ve süslemelerine göre birbirlerinden ayrılmakta ve ortaya çıkan üsluplar daha çok ait oldukları kültür alanlarının adıyla anılmaktadır. Tarihi gelişmesi içinde İslam cilt sanatının kazandığı üsluplar şunlardır: Hatayi, Arap, Rumi, Memluk, Mağribi, Türk (Osmanlı). Buhara-yı cedid.
1. Bütün süslemelerde hatayi denilen bitkisel motiflerin tercih edildiği hatayi üslubu, pek az yönleriyle birbirinden farklılık gösteren Kaşi, Horasan. Buhara ve Dihlevi alt üsluplarına ayrılır.
2. Herat üslubu, Timurlular zamanında (1370-1506) en büyük sanat merkezi olan Herat ile diğer önemli sanat merkezleri Şiraz ve İsfahan’da Türk, Moğol ve İranlı ustalar tarafından geliştirilmiştir. En güzel örnekleri Timur ve torunlarının sarayları ile ünlü vezir Ali Şir Nevai’nin sarayında yapılmış olan bu ciltlerde, şemselerle köşebentlerin içleri ve aralarında kalan boşluklar bitkisel motiflerle doldurulmuş, ayrıca uygun yerlere insan, kuş, yılan, aslan gibi hayvan ve ejderha, Zümrüdüanka gibi efsanevi yaratık figürleni yerleştirilmiş, bunların aralarına da Çin bulutları serpiştirilmiştir. Kapak içlerinde ise ‘katı” tekniğinin yaygın olarak kullanıldığı görülür. Bu tarz ciltlere Timurlular yanında Celayirli, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevi ve erken dönem Osmanlı ciltleri arasında da rastlanmaktadır. Hatayi üslubunun son zamanları Herat üslubu ile aynı döneme tesadüf eder.
3. Arap üslubu el-Cezire, Halep ve Şam bölgelerinde gelişmiştir. Ciltlenin gerek derileri gerekse işlemeleri biraz kaba görünüşlüdür. Bu aslında Abbasiler’le başlayan Türk tesirli bir üsluptur ve Uygur ciltdinden mülhemdir.
4. Rümi üslubu, Anadolu’daki Selçuklu ve Moğol istilasından sonra Selçuklu tesiri altında devam ettirilen İlhanlı ve Anadolu beylikleri ciltçiliğidir.
5. Memluk Türkleri’nin Mısır’da ortaya koydukları Arap üslubuyla karışık olan Memluk üslubu birçok yönüyle Rümiye benzer; XV. yüzyılda ve XVI. yüzyılın başlarında da Osmanlı üslubuna paralellik gösterir. Bu tarzda yapılmış ciltlerin pek çoğu Kayıtbay (1468- 1496) ile Kansu Gavri’ye (1501-1516) ithaf edilmiştir.
6. Mağribi üslubu Endülüs, Sicilya ve Fas’ta gelişmiştir. Arap üslubunu andırır; İspanya ve Sicilya yoluyla Avrupa ciltçiliğini etkilemiştir. Renk, ağırlıklı olarak kahverenginin bütün tonları ile siyahtır. Yuvarlak, girift geometrik şemseler çok görülür. Cilt kenarlarında mutlaka zencirek veya bordür vardır.
7. Türk üslubu Diyarbakır, Bursa, Edirne, İstanbul, şüküfe, barok ve modern olmak üzere birbirinden küçük farklılıklar gösteren alt üsluplara ayrılır. Adı geçen şehirler Osmanlı ciltçiliğinin geliştiği başlıca merkezlerdir. Lake cilt de bu üslup içerisinde değerlendirilmektedir
8. Buhara-yı cedid Hatayi, Dihlevi ve Avrupa üslü planının karışmasından meydana gelmiş olup İslam cilt sanatının son safhasıdır.
Cilt Çeşitleri. Çoğu Türk üslubunun klasik döneminde gelişmiş olan cilt çeşitlerini malzemelerine ve süsleme tekniklerine göre iki ana grup altında incelemek mümkündür: Malzemelerine göre deri, kumaş, ebrulu, murassa (mücevherli), lake: süsleme tekniklerine göre şemseli, zilbahar, yekşah, zerduz, çarküşe.
1. Deri Cilt. Deri, ciltçilikte en çok kullanılmış olan ana malzemedir. Deri ciltler muhtelif şekiller gösterir.
A) Şemseli cilt. Adını deri üzerine yapılan şemse motifinden alır. Bu ciltten şemsenin bezenme tarzına göre çeşitli isimlerle anılır.
a) Alttan ayırma şemseli. Kabartma motifler deri renginde bırakılır, zemin altınlanır.
b) Üstten ayırma şemseli. Zemin deri renginde bırakılır, motifler altınlanır.
c) Mülemma şemseli. Motiflerin hem zeminleri hem de kendileri altınlanır; bu durumda zemin ve motiflerde iki ayrı renkte altın kullanılabilir,
d) Mülevven şemseli. Şemse, köşebent ve diğer bezemeler kapakta kullanılan esas deriden başka renkte bir deri ile kaplanır: alttan ve üstten ayırma tarzları vardır,
e) Soğuk şemseli. Şemse cilt kapağına altın kullanmadan iştenir, dolayısıyla deriden farklı renkte değildir.
f) Müşebbek (katı) şemseli. Şemse daha çok cildin iç kısmında görülür. Deri bir dantel gibi oyulduktan sonra kabın iç yüzüne ve ayrı renkte deri veya kumaş zemin üzerine yapıştırılır.
B) Zilbahar cilt. Adını XVIII. yüzyılın sonunda ve özellikle XIX. yüzyılda görülen ve halk arasında “kafes şemse” de denilen bir süsleme türünden alır. Kapak üzerine ezilmiş varak altını ile dört dilimli yaprak motifi ve parmaklık şeklinde çizgiler çekilir. Bu bezeme, cildin göbek kısmında veya zeminin tamamında bulunabilir. Sonraları, oluşturulan dikdörtgenlerin araları küçük yıldızlarla süslenip kapaklar daha zengin görünümlü hale getirilmiştir.
C) Yekşah cilt. Motifler yekşah denilen ucu sivri metal bir aletle bastırılarak yapılır; bazen bu tarz işleme zilbahar şemseli ciltlere de uygulanmıştır.
D) Zerduz cilt. Deri üzerine sarı, pembe ve yeşil sırmalarla realist motiflerin işlendiği ciltlerdir.
2. Çarküşe Cilt. Kadife veya desenli, işlemeli kumaşlarla kaplanmış ve kenarları köşelerde üçgen köşebentler yapacak şekilde deri ile çevrilmiş cilt çeşididir; adını köşebentlerden alır.
3. Kumaş Cilt. Mukavva üzerine keten, ipekli veya kadife kumaş kaplanarak yapılan ciltlerdir.
4. Ebrulu Cilt. Tarihçesinin XV. yüzyıla kadar indiği bilinen ebrunun cilt sanatında önemli bir yeri vardır. Ebrulu ciltler, dayanıklı olabilmeleri için genellikle çarküşe tekniğinde yapılmışlardır. Ebru, cildin dış ve iç kapaklarında kullanıldığı gibi kitap mahfazası yapımında da tercih edilmiştir.
5. Murassa’ (mücevherli) Cilt. Cilt sanatından çok kuyumculuk sanatıyla ilgili olan bu tür maddi kıymeti yüksek bir cilt çeşididir; fildişi oymalı, altın kaplamalı, mozaik, yeşim kabartma, yakut, zümrüt, inci ve elmas süslemeli olanları vardır. Daha çok Kur’an-ı Kerim ciltlerinde uygulanmıştır.
6. Lake Cilt. Adını “lak” (vernik) kelimesinden alan ve rugani veya edirnekari de denilen lake ciltlerde kapağın yapıldığı mukavva veya deri perdahlanıp tamamen pürüzsüz hale getirilerek verniklenir. Bu cilalı satıh üzerine altın ve boya ile nakışlar yapıldıktan sonra cam gibi parlak bir yüzey elde edilinceye kadar birkaç kat daha vernik çekilir. Türk cilt sanatında ilk lake örnekler XV. yüzyılda Osmanlılar da ve Timurlular’da görülür; bu asırdan itibaren Safevfiler’de ve Babürlüler’de de uygulanmıştır.
Bu cilt çeşitlerinden başka cilbent ve kitap mahfazaları da ciltçilik içinde ele alınabilir. Cilbent, deriden bir kitap cildi gibi iki kapaklı olarak yapılır ve her iki kapağın iç tarafında gözler bulunur; kağıt ve değerli evrakın yıpranmamasını Sağlar ki bugünkü manada portföy veya sapsız koltuk altı evrak çantası Sayılabilir. Kitap mahfazası ise yazma eserleri korumak için yapılan, içine kitabın uzunlamasına konulduğu bir kutudur. Tamamen deri ile kaplandığı olursa da daha çok ebru kullanıldığı görülür. Kitap, bir ucu mahfazanın içine tesbit edilen 1 -1,5 cm. enindeki bez veya deri bir şerit üzerine yerleştirilip kutuya sokulur; alınacağı zaman şerit çekilerek kitabın mahfazadan dışarı çıkması sağlanır.
- Haberler
- Altın Varak Resimleri
0 yorum:
Yorum Gönder